6 Kasım 2010 Cumartesi

Evlilik aşkıı öldürüyor güzeliiiim, ay ay ay ay!


                                                         http://www.hotref.com/Cute-bride-and-groom-candle-favors-p-7925.html

Bir tane daha.. Hayır nedir bu işin çılgınca çekici tarafı anlamıyorum ki.. İnsanlar 25 yaşına gelince evlilik müessesesine aniden yoğun bir talep gösterme zorunluluğu mu hissediyorlar? Hani bizim jenerasyon evlilik kurumuna inanmıyordu, hani “ay çok banal”di, hani “konservatif toplumun aşka meşruiyet kazandırma çabası”ydı? E hani? 2-3 yıl önce gözlerinizi kapatıp kapatıp, sakin bir ses tonu ve ukala bir tavırla öne sürdüğünüz bu argümanlar hortlayıp peşinize düşmez mi “daracık daracık sokaaklar..” diye gelinliğinizin eteklerini pislete pislete, damatlık yeleğinizin arkasını terden ıslata ıslata göbek atarken? Ne oldu da bu yaz herkes av yasağı kalktığı günkü balıkçı telaşıyla nikah masasına koşuyor.. Facebook’ta neden herkesin (myself included) aniden bir nikah/arkadaş nikahı/terli-pırıl-pırıl-suratlı-göbecikler-atılan-düğün albümleri oluverdi ? 

Neden bozuk atıyorum? Şundan: mahalle baskısına dönüşüyor olay yavaş yavaş.. Evlilik teklif ederek ilişkimizin varolan komplikasyonlarını elli kez derinleştirme potansiyelini her an taşıyan, bu fikirden ancak düzenli hatırlatmalarla vazgeçirilen, zor tutulan bir sevgilim var.. Her düğünde manasızca sırıtan, manalıca bakışlarımı yakalamaya çalışan bir himself gerçeği var.. Ve biliyorum ki varsayımı şu: “Herkes evlenince bizim için de kaçınılmaz olacak, sonunda benim anor sevgilim de bu fikre yanaşacak.” Hı tabi bir de bir kaç yıl öncesinin eğlenceli arkadaşlarının, unbridled party animal’larının, birlikte çok eğlenilen çiftlerinin aniden yerleşik hayata geçmesiyle insanın çevresi daralıyor.. Kapalı, kendi kendine yeten bir birimcik oluşturuveriyorlar ki penetere olabilene aşkolsun.. Klübe katılmanın tek yolu da evlenmek haline geliyor.. Kabus gibi.. 

İnsanın çok sevdiği bir sevgilisi varsa, tehlikeli olabilecek kadar uzun bir zamandır birliktelerse, ama evlilik çok büyük, boyu aşan bir kararsa ve insan kararsızsa, ne yapar? İlk dans parçasının, gelinliğin, makyajın, nedimelerin, profesyonel “uu çok kuuuull!” fotoğrafların, balayının, düğün videosunun, eşya alışverişinin, yeni ev dekorasyonunun, bir gecelik dünyanın merkezinde gibi hissetmenin, vintage bir arabanın dikiz aynasına iliştirilmiş somon rengi güllerin ötesine bak ama, öyle söyle.. Devamını biliyor musun? Ben biliyorum.. Neden bu kadar karşı olayım yoksa?

O adam var ya, hani manasızca sırıtıp manalı manalı bakan, hı o işte.. O eve her geldiğinde “ben bir ayaklarımı yıkayıp geliyorum” diyecek.. Tuvalete bir girecek, çıkmayacak, tüm akşamı orada geçirecek, hatta bizim evdeki gibiyse tuvaletin yeri de oturduğu yerden televizyonu görebiliyorsa arada bir kapıyı aralayıp “Aşkım biraz sesini açsana diye seslenecek..  İşten gelirken mesela yapmur yağdı, çorapları ıslandı, o çorapları ıslak ıslak kirliye atmak istemeyecek –düşünceli çocuk- elde de yıkamayacak, kaloriferin üstüne koyacak, sonra yatak odasından kesif bir ayak kokusu yükselecek.. Ters dönmüş hamamböceği gibi oturacak. Birlikte televizyon seyrederken senin poponun olduğu hizada onun kafası olacak, o kocaman ayaklar sehpanın üstünde ne var ne yoksa herşeyi devirecek.. Hani özene bezene gittin aksesuarlar aldın sehpanın üstüne, süper modern lame yuvarlak kafalı sarılan figürler aldın, hıh işte onlar yapıştırıcı tutmaz olacaklar devrilip kırılmaktan. Ergen gibi eline koluna hakim olamayacak.. Sabah sildiğin yeri akşam çamurlayacak.. Bir tanecik iş vereceksin mesela sorumlu olduğu, diyeceksin ki “çöp senden sorulur, aslanımsın, bu çöpü doldu mu sen dışarı at yigidim, kara yağız delikanlım, erkekim benim. Ben karşılığında uyduruk, dandik başka şeyleri yaparım mesela tuvaleti temizlemek, toz almak, yerleri süpürmek, halıları yıkamak, yemek yapmak, bulaşık yıkamak, çamaşır yıkamak, ütü yapmak, banyoyu temizlemek, fayansları silmek, nevresimleri değiştirmek, viledayla kankilik, domestosla hayat arkadaşlığı, cam silmek filan gibi, küçük ve önemsiz şeyleri  ben yaparım. Tek sen şu çöp atma işini yap, zira benim zayıf, güçsüz kollarım dayanmıyor. Sen ne biçim de güçlüsün yaa, kaslara bak, helal olsun, nolursun bana yardım et kaplanım benim.” Sonra bir gün çöpü açacaksın, içinde küften bir yaratıkla karşılaşacaksın, haftalar önce atılmış birşeyler o kadar bozunmuş olacak ki yeni bir yaşam süreci başlamış olacak orada.. O zaman bile diyecek ki “Ne var yaa bunda? Aşkım herşeye takıyorsun ama.” Çöpü atacak, sonra da sabuna merhaba bile demeden gelip saçını, başını okşayacak. Bunların hiçbiri uydurma değil, hepsi hepsi hepsi oldu, olmaya devam ediyor himself ve benim aramda.. Daha evli değilken.. Yazarken bunaldım.. Bir de bu evlenmeden önceki hal, daha ailelerin işin içine girmesiyle oluşacak felaketi bilmiyorum..Yoh anam youuuhhh!! Ben yokum! 

Hı neyse işte, bir başka çift enayi, ehöm, çok aşık iki sevgili demek istiyorum, yarın evlenecekmiş.. Dışardan düzgün görünüyorlar halbuki ama demek ki bilmediğimiz bir sado-mazo eğilimleri var.. İşte bu müstakbel zavallılara ceplerindeki tüm parayı harcatıp bir de onları, en iyi ihtimalle, en az bir yıllık bir borç batağına sürükleyecek dandik soğuk yemekler ve feci bir ses sistemi ile desteklenmiş davetlerine icabet edeceğiz yarın bahsi geçen “himself” ile.. Gerçi enayiler demek, çoğul algılamak yanlış ya!.. Yalnız yaşayan bir erkeğin evlenmemek için, bir kadının da evlenmek için hiçbir sebebi yok.. Hayatlarını çamurda oynayan topik, şirin, bebek domuzcuklar gibi geçiren –himself included- erkeklerin arkalarını toplayacak bir anne figürü ve zaman zaman –çoğu zaman- beyinlerinden de ağır basan bir takım başka ihtiyaç/obsesyonlarını tatmin edecek bir kadın figürünü aynı potada eriten hanım hanımcıklarla izdivaçları taraflardan hangisinin lehinedir, sorarım size?

Bir noktaya geleyim ben, ekru dantelin ötesinde, davetiye listesi kavgalarının ötesinde, gelinlik fiyatı meselesinin ötesinde bir noktaya geleyim istiyorum.. Bu adamı ben çok seviyorum diyeyim mesela.. Diyeyim ki, benim bunlara ihtiyacım yok, ben bu adamla birlikte yaşamak, ailesi olmak, hayatıma onu almak ve bir daha da çıkartmamak istiyorum diyeyim.. Tuvaletten televizyon seyrettiğinde bakıp canım diye geçireyim içimden.. Yok bu sonuncu olmadı.. O olamayacak belli.. Tuvaletten televizyon seyretmesin istiyorum o zaman..  Evlenmeyi sonrası için istemek istiyorum; sırası geldiği için, koca kontenjanının dolması gerektiği için, evli dostlar klübünde yer kapmak için, çocuk doğurmak için ya da sadece öylesi mümkün sandığım için istemek istemiyorum.. Öyle bir gün gelecek mi? Oluyor mu öyle insanlara?

Ama şimdilik son söz:
“Evlilik aşkııı öldürüyor güzeliiiimm, ay ay ay ay!!” 

                                                                          http://www.changingportraits.com/hmgc.htm

3 yorum:

  1. "bazılarımızın sevgilisi evlenmeden duramıyor olabilir" desem tam da günün anlam ve önemine yaraşır bir yorum olur değil mi? :P

    iyi-hoş sen içindekileri kusmuşsun da ben zaten bu konuda fobik bir insanım, iyice deşmeye ne gerenk vardı. Gerim gerim gerildim yeminnen. =)

    YanıtlaSil
  2. Sen o gerginliği bana sor.. Bugün beni görmeliydin. Gelin yanımıza gelip "Siz sakın iki düğün yapmayın, biz bir tane İstanbul'da yaptık, bir de İzmir'de yapıyoruz, çok yorulduk valla!"* dediğinde suratımın aldığı ifade himself'i bile ürküttü... Gerçi nikah cüzdanının tesliminden sonra damadın bağıra bağıra "Oh be! Mutluluk böyle birşeymiş demek ki!" dediğinde himself'in suratının aldığı ifade de beni çok ürküttü ama.. Düğüne 7 yıldır birlikte olan sevgililer olarak gidip, "e hadi siz de siz de!" baskısına maruz kalmamak mümkün mü acaba?...

    *: E çüş, bi zahmet bi yorul.. iki düğün neymiş ya? İnsanlar para mı mıçıyorlar?

    YanıtlaSil
  3. Jane Jones sağolsun, bayağı iyi bir yazı okudum şu müesseseden tiksinme raddesine sırf ofisdaşları yüzünden gelmiş bir kızcağız olarak.

    Aklına sağlık Ruby Edwards.

    "...ötesinde bir noktaya geleyim istiyorum"

    Aynen!

    YanıtlaSil